BAŞPARMAK: (Bu tutmuş)
-Uçurumdan düşüyorum Hızır,elimi tut
Başparmağın olmasaydı nasıl tutunurdun hayatın bir kenarına? Başlarken buradan başla, tesbihi fır dödüren o. Sadece iki boğum halbuki,Katlanırken tahammülsüz görünür,ama hiç soru işâreti yoktur bükülüşünde. Tokalaşırken mesela, dostluğu kavrayamazsın onu bir elin üstüne kuşatırcasına kapatmazsan. Yumruk’ta bir işe yaramaz ama,dördü bükülüp bir arada bir balyoza dönüşürken o ya dördün altında ya da üstünde öyle mahzun ve boynu bükük bekler.Tâ ki dördü bir, bir uzun olup düşeni kavrayamadığında Hızır olsun da tutup çıkarsın uçurumun kenarındakini.. Yersiz baş dönmelerinden,dönüp duran hayallerden baş alamayıp uçuruma,uçuruma giderken beş parmağı bir avuçta cem ederek kavramanın kilit taşı başparmak. Adı Hızır olsa ne gam!...
-Uçurumdan,uçurumdan,uçurumdan…Tut Hızır!
Sen o başparmağı tanısan tutunursun.Her zaman en üsttedir o..Sen gevşetme elini sakın. Dördünü baştakinin boyun eğmesine bırak. O üstüne kapandıkça sımsıkıdır kilit.
Başparmak : “Korkma!...Ben varım”
“KORKma,ben varım” diyor HıZıR. “İçinde bir gövdeyi enine boyuna biçen HıZaRların uğultusunu dindirecek benim sesimdir.Kendinden gitmeye HaZıR olduğunda varılacak HuZuR iklimi benim.”
“HıZıR’ı göreydim” diyordu,”göreydim alırdım âb-ı hayatın esrârını”
En yakınındaki sordu;”Peki görsen nasıl tanıyacaksın Hızır’ı?”
Güldü beriki:”İşâretleri varmış..” dedi,”Bilseydim işaretlerini,görür görmez tanırdım”.
En yakınındaki; “Hızır’ın..” dedi,”bastığı her yer yemyeşil olurmuş,işte böyle”. Bir adım attı ve yemyeşil oldu bastığı yer. “Sonra gölgesi yere düşmezmiş,biliyor musun?” dedi, “benimki gibi..” En yakınındakinin gölgesi yere düşmüyordu. “Bir de..” dedi,”Başın dönüp bir uçurumdan düşecek gibi olduğunda sımsıkı kavrar elini,bırakmaz,bunun gibi..” Bunu derken berikinin elini tutmuştu sımsıkı,başparmağı bir dünyayı kavruyor gibiydi.
Beriki hemen elini çekti,zıpladı sevinçle:”Çok sağol..” dedi,”Şimdi biliyorum artık işaretleri, nerede görsem tanırım HıZıR’ı,işaretlerini öğrendim ya,arar bulurum!...”
İŞARET PARMAĞI : (Bu göstermiş)
-Ay’ı gösteriyorum çölde,ya da en parlak yıldızı. Çölde yönünü ancak ay’a ya da en parlak yıldız’a bakarak bulabilirsin. Ya da ikiye bölünürken ay,işaret eden parmağı.
Bir âb-ı hayat parmaklardan akacaksa –ki aktı- başçeşmesi işâret parmağı olurdu. Oldu.
Kimi tehditkar azarlarken sallanır,kimi sükutun kıymetini göstermeye mücaz dudağın üzerinde bir elif. “Bir”i gösterir hep,dördü kesretin dehşetinden büzülmüşken, o dimdik… Olup bitenin şahididir ve şehâdete kalkar teklifsizce diz üzerinde. Sözün kifayetsiz kaldığı yerde tevhid’i haykırır tüm susukunluğu ile. Öyle bir suskunluk ki, feryadından 72 âlem berâvâz.
En dehşetli günde âb-ı hayata mahz-ı mucize olup uzanan her teşneleb’i gül yaprağına döndüren o muciz parmak. Şakk-ı kamer’i işâret edip, dengeyi bir milim oynatmadan iki dağ arasına iki parça indiren o üç boğum kudret…
-Ay’ı göremiyorum HıZır!..Ne de bir yıldızın gözkırpması var baktığım yerde.. Çöldeyim ve susamış…
-Parmağıma bak sadece..O sana yolu gösterir. Su desen..Âb-ı hayat pınarı ki..Sebîl.
ORTA PARMAK: (Bu susmuş)
- Bir üsttekinin altı ile bunun üstü tütün sarısı!...
Ah!.. Ben seni hep işaret parmağına peyrev gördüm hep,halbuki boya posa baksan en uzunlarısın,en gösterişlisi ve de en muzırı. Duman duman tükenen cigarayı kavrayan alt yan. Sen bükül kendine ve orta boğumdan öteki eldeki ikizine yaslan. Sen, ötedeki senden kolayına ayrılamazsın. Sen sende sabit-kadem durursan, yüzük parmağı da ötekinden ayrılamaz.
- Bu hep susuyor mu Hızır?
- Ötekine konuşur, o da hem kendi hem değil.
YÜZÜK PARMAĞI (Bu kırılmış)
-Tek başına niye açılmıyor bu?
-O çok başına tek de ondan….
Ne kadar içinde yalnız görünsen de sevdiklerinle çoğalıyorsun hep. Aşk’a nişan ve hükme işaret bir sağından bir soluna değişse de ,hep sende. Serçe parmağı dışlamayın,ilk dördünüz bir araya gelip “mükemmel”e remz olurken. İkiyi bir ediyorsan ne kolay, ama yalnız ve çok başınasın ki yüklendiğin emanet aşkı taşımakta, nişanlı ya da nişansız. Nasıl bu?
-Gel bir oyun oynayalım seninle.. Beş parmağı diğer elin beş parmağı ile birleştir parmak uçlarından. Sonra orta parmakları ikinci boğumundan birbirine yasla.Diğer dördü uc uca değsin. Değdi mi?
Orta parmak sensin. Kendinden ayrılman muhal. Zorlarsan diğerleri ayrılmadan ayrılabilirsin de oyunumuzun konusu bu değil…
-Oynatalım Hızır..Böyleyken ne?
-Şimdi birleştirdiğin iki başparmağını ayır.Diğerleri yerinde iken. Bu ebeveynindir. Gün gelir kendine ait bir hayat kurar,ayrılırsın onlardan.
Sonra işaret parmağını ayır.. Bunlar da hayatına giren dostlarındır. Dem gelir onlar da çeker gider hayatından nedenli nedensiz.
Ve şimdi serçe parmağını ayır. Bunlar da çocukların. Gün olup kendilerine ait bir hayat kurmak için ayrılacaklar senin hayatından
-Ne kaldı?
- Şimdi yüzük parmağını ayır bakalım!...
-Ayrılmıyor ki Hızır!.. Neden ayrılmıyor???
Neden “yüzük parmağı” ise, ondan ayrılmıyor. Otomatik sevgi yapıştırıcısı gibi bir şey olabilir…
-Ya ayırmam gerekirse illâ..Ya nasıl???
-Kırarak ayırabilirsin!...Ya da hepsini darmadağın ederek.
SERÇE PARMAK : (Bu unutmuş)
Ne kadar da kısasın, ne işe yararsın sen?
- Lades tutuşmaya yararım en çok
Akıl beni aldatamazsın…Aklımda.
-İdris Mahfi Erenler-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder